İki Kardeş


兄と妹


Ağabeyi, kız kardeşinin elini tutarak "Annemiz öldükten sonra iyi bir gün yaşamadık. Üvey annemiz bizi her gün dövüyor, ne zaman yanına varsak bizi tekmeliyor. Ekmek kırıntılarıyla yaşıyoruz; masanın altındaki köpek yavrusu bizden daha iyi yiyip içiyor, hiç değilse ara sıra ağzına bir lokma et giriyor. Tanrım, annemiz bunları görseydi! Gel buradan kaçıp gidelim de dünyayı görelim" dedi. Az gittiler uz gittiler, dere tepe düz gittiler. Derken yağmur başladı. "Tanrı da bizimle birlikte ağlıyor!" dedi kız. Akşam olunca koskoca bir ormana vardılar. Açlıktan, çektikleri acıdan ve uzun yoldan ötürü öylesine yorulmuşlardı ki, bir ağaç kovuğuna sığınarak uyuyakaldılar. Ertesi sabah uyandıklarında güneş tam tepedeydi ve ağacı iyice ısıtmıştı. "Kardeşim, ben çok susadım. Bir pınar bulsak da su içsek. Dur bakayım, bir şırıltı duyuyorum" diyerek ayağa kalktı oğlan ve kardeşinin elinden tuttu. Kötü kalpli üvey anne aslında bir cadıydı. Çocukların evden çıkıp gittiğini görünce onları tıpkı cadıların yaptığı gibi gizlice takip etti ve ormandaki tüm pınarları lanetledi.
Çocuklar taşların üzerinden coşkuyla akıp giden bir pınar bulunca oğlan su içmek istedi, ama kız kardeşi suyun sesini duydu. "Benim suyumu içen kaplan olur! Benim suyumu içen kaplan olur!" diyordu bu ses. "N'olur ağabey, sakın içme yoksa vahşi bir hayvana dönüşürsün ve beni parçalarsın" dedi kız. Oğlan çok susadığı halde içmedi ve "Bir başka pınara bakarız" dedi. İkinci pınara vardıklarında kız yine suyun sesini duydu. "Benim suyumu içen kurt olur! Benim suyumu içen kurt olur!" diyordu ses. "N'olur ağabey, bu sudan içme. Yoksa kurt olursun ve beni yersin" dedi kız. Oğlan içmedi ve "Öbür pınara bakacağım, ama sen ne dersen de bu kez içeceğim, çünkü çok susadım" dedi. Üçüncü pınara vardıklarında kız yine suyun sesini duydu. "Benim suyumu içen ceylan olur! Benim suyumu içen ceylan olur!" diyordu ses. "N'olur ağabey, sakın içme yoksa ceylan olur benden kaçarsın" dedi kız. Ama ağabeyi diz çökerek sudan içti ve suyun daha ilk damlasını içince ceylan olup çıktı.
Kız ağabeyinin bu haline bakıp ağlamaya başladı. Ceylan da ağlıyordu. Kız üzgün üzgün onun yanına oturdu. Sonra "Sen ağlama ceylanım, ben seni hiç yalnız bırakmayacağım!" diyerek altın gerdanlığını boynuna geçirdi. Sonra sazlardan bir ip yaptı. Bunu hayvana takarak yürümeye başladı. Birlikte ormanın derinliklerine daldılar. Uzun süre gittikten sonra ufak bir eve vardılar. Kız baktı, ev boştu. "Burada kalabiliriz" diye düşündü kız. Ceylana dökülmüş yapraklardan ve yosunlardan bir yatak yaptı. Her sabah dışarı çıkıp ağaç kökleri, yabaniçilek ve ceviz topladı. Ceylana da taze çimen getirdi; hayvan elinden kaparak yedi, neşesi yerine geldi ve kızla oynayıp sıçramaya başladı.
Akşam olunca kız yoruluyor, duasını ederek başını yastık yerine ceylanın sırtına koyup öylece uyuyakalıyordu. Hani ağabeyi insan kılığında olmuş olsaydı, şahane bir hayat süreceklerdi. Bir süre bu vahşi orman içinde böyle yaşadılar. Derken bir gün kral ormanda ava çıktı. Her tarafta boru sesiyle köpek havlamaları ve neşeli bağrışmalar duyuldu. Ceylan bunu işitince içinden onlara katılmak geldi. Kıza "N'olur beni bırak, daha fazla dayanamayacağım!" diye öyle yalvardı ki, sonunda kız razı oldu. "Ama akşam olunca eve dön. Ben avcılar girmesin diye kapıyı iyice kapatacağım. Sen geldiğin zaman kapıyı çalarsın ve 'Kız kardeşim, ben geldim, aç kapıyı' dersin; böyle demezsen kapıyı açmam ha!" dedi. Ceylan dışarı fırladı. Temiz havaya çıktığı için öyle rahat ve neşeliydi ki! Kral ve avcıları bu güzel hayvanı görünce peşine düşerek yakalamak istedilerse de ona yetişemediler. Tam yakalayacakları sırada güzel hayvan çalılıklardan atlayarak kayboldu. Karanlık basınca küçük eve döndü, kapıyı çalarak "Kız kardeşim, ben geldim, aç kapıyı!" diye seslendi. Kapı açıldı, hayvan içeri daldı ve bütün gece yumuşak yatağında yattı uyudu.
Ertesi sabah av yeniden başladı. Yine boru seslerini ve avcıların bağrışlarını duyan ceylanın içi içine sığmadı. "Kardeşim n'olur kapıyı aç, dışarı çıkacağım!" dedi. Kız ona kapıyı açtı ve "Akşama gel, ne diyeceğini de unutma sakın" dedi. Kral ve avcıları altın gerdanlıklı ceylanı görünce peşinden gittiler, ama hayvan onlardan daha çabuktu. Bu kovalama akşama kadar sürdü. Sonunda avcılar onu kıstırdı, bir tanesi ayağından yaraladı; ceylan topallamaya başladı ve yavaş koştu. Avcılardan biri onu gizlice eve kadar takip etti ve nasıl "Kız kardeşim, ben geldim, kapıyı aç" diye seslendiğine, kapının nasıl açılıp kapandığına tanık oldu. Hepsini aklında tuttu. Krala giderek olanları ve duyduklarını anlattı. Kral, "Yarın ava çıkılacak!" dedi. Kız ceylanın yaralandığını görünce çok korktu. Yarasını temizledi, üzerine şifalı otlar koydu. "Şimdi git yatağına yat da iyileşesin" dedi. Ama yara o kadar hafifti ki, ceylan ertesi gün ayağa kalktı ve dışarıda avcıların sesini duyunca "Artık dayanamayacağım, şu ava katılmalıyım; nasılsa beni yakalayamazlar" dedi. "Ama seni öldürürler. O zaman dünyada her şeyden uzak bu ormanda yalnız kalırım. Seni dışarı bırakmam" diye ağlamaya başladı kız. "O zaman ben de burada sıkıntıdan ölürüm" dedi ceylan. "Şu boru sesini işitince yerimde duramıyorum."
Kız ne yapacağını bilemedi ve ister istemez kapıyı açtı. Ceylan sıçrayarak sevinç içinde ormana daldı. Kral onu görünce avcılarına, "Şunu bütün gün, gece yarısına kadar kovalayın, ama sakın canını yakmayın" diye emir verdi. Güneş batar batmaz da avcıya, "Gel, şimdi bana şu ufak evi göster" dedi. Eve vardıklarında kapıyı çaldılar. "Kız kardeşim, ben gelmişim, kapıyı aç" diye seslendi kral. Kapı açıldı, kral içeri girdi. Karşısında bir kız duruyordu; o güne kadar görmediği güzellikte bir kız. Kız gelenin ceylan değil de başı taçlı bir adam olduğunu görünce çok korktu. Ama kral ona dostça yaklaşarak elini uzattı ve "Benimle sarayıma gelip eşim olmak ister misin?" diye sordu. "Olur, ama ceylan da gelecek, onu bırakmam" dedi kız. "Ömür boyu senin yanında kalabilir, hiçbir şeyi de eksik olmayacak" dedi kral. Aynı anda ceylan içeri girdi, kız onun boynuna sazdan yapılma ipi takarak evden dışarı çıkardı. Kral genç kızı atına alarak saraya götürdü; orada görkemli bir düğün yapıldı. Kız da kraliçe olarak uzun süre mutlu bir hayat yaşadı. Ceylana hep iyi bakıldı, sarayın bahçesinde hep oynayıp durdu.
Ama çocukların ormana kaçmasına neden olan üvey anne, kızın vahşi hayvanlar tarafından parçalandığını, oğlanın da ceylan derisi kazanmak isteyen avcılar tarafından öldürüldüğünü sanıyordu. Onların hayatta olduklarını ve mutlu yaşadıklarını öğrendiği zaman kıskançlıktan içi içini yedi; huzuru kaçtı. Onların başına bela sarmaktan başka bir şey düşünemez oldu. Tek gözlü çirkin kızı da hep serzenişte bulunuyor ve "Keşke ben kraliçe olsaydım!" deyip duruyordu. "Kapa çeneni şimdi. Zamanı gelince o da olacak" dedi annesi. Derken o zaman gelip çattı. Kral ava çıkmışken kraliçe bir oğlan dünyaya getirdi. Üvey anne de oda hizmetçisi kıyafetine bürünerek kraliçenin odasına girdi. "Gelin, banyo hazır. Size iyi gelir, soğumadan acele edin" dedi loğusa kadına. Kendi kızı da oradaydı. İkisi birlikte halsiz kraliçeyi banyoya soktular, sonra kapıyı dışardan kilitleyerek oradan kaçtılar. Kraliçe boğulsun diye odadan çıkmadan önce bir de ateş yakmışlardı.
Tüm bunlardan sonra cadı, kendi kızının başına bir bone geçirerek onu kraliçenin yatağına yatırdı. Yüzünü de kraliçeninkine benzetti, ama olmayan gözünün yerine yenisini koyamadı. Kral görmesin diye kızını gözünün olmadığı tarafa yatırdı. Kral akşam olup da eve gelince, bir oğlunun dünyaya geldiğini öğrendi ve çok sevindi. Ne yapıyor diye hemen karısının yanma varmak istedi. Ama cadı hemen, "Sakın ha, perdeler kapalı kalsın, kraliçe henüz ışığa bakmamak, dinlenmeye ihtiyacı var" diye seslendi. Kral geri çekildi ve yatakta sahte kraliçenin yatmakta olduğunu fark etmedi. Gece yarısı olup da herkes uykuya dalınca çocuk odasındaki beşiğin başında nöbet tutmakta olan dadı kapının açıldığını ve içeriye gerçek kraliçenin girdiğini gördü. Kraliçe çocuğu beşikten alarak emzirdi. Sonra onu biraz sallayarak tekrar yerine yatırdı ve yorganla üzerini örttü. Ama bir köşede yatmakta olan ceylanı da unutmadı; onun sırtını okşadı. Sonra hiç ses çıkarmadan geldiği gibi gitti. Ertesi sabah dadı nöbetçilere gece saraya kimsenin gelip gelmediğini sordu. "Hayır, biz kimseyi görmedik" diye cevap verdi nöbetçiler. Böylece geceler geçti ve kimse tek laf etmedi. Dadı kraliçeyi her seferinde gördü, ama kimseye bir şey söylemeye cesaret edemedi. Zaman geçti ve bir gece kraliçe şöyle söylendi:
Çocuğum ne yapıyor?
Ceylanım ne yapıyor?
İki kez daha gelirim,
Bir daha da gelmem.
Dadı cevap vermedi ve kadın gittikten sonra kralın yanına vararak her şeyi anlattı. "Aman Tanrım, demek böyle! Önümüzdeki gece nöbeti kendim tutacağım" dedi kral. Ve akşam olunca çocuğun odasına girdi. Gece yarısı kraliçe gelerek konuşmaya başladı:
Çocuğum ne yapıyor?
Ceylanım ne yapıyor?
Bir kez daha gelirim,
Bir daha da gelmem.
Her zaman yaptığı gibi- gitmeden önce çocuğu temizledi ve emzirdi. Kral onunla konuşmaya cesaret edemedi, ama ertesi gece yine nöbete geçti. Kadın o gece de aynı şekilde,
Çocuğum ne yapıyor?
Ceylanım ne yapıyor?
Şimdi geldim ama
Bir daha gelmem.
diye söylendi. Bu defa kral dayanamadı, yanına vararak, "Sen benim sevgili karım olmalısın" dedi. "Evet, ben senin karınım" diye cevap verdi kadın. Ve o anda Tanrı'nın inayetiyle canlanıverdi; taptaze, pembe tenli ve sapasağlam bir kadındı şimdi. Krala, cadı üvey annesinden ve onun kızından çektiklerini anlattı. Kral her ikisini de mahkemeye sevk etti ve haklarında ölüm cezası çıktı. Kör kız ormana götürüldü, orada vahşi hayvanlar tarafından parçalandı. Cadıyı yaktılar. Cadı bağıra bağıra can verdi. Külleri etrafa savrulurken ceylan yine bir insana dönüştü. Ve o günden sonra iki kardeş ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşadılar.
兄は妹の手をとり、「お母さんが亡くなってから僕たちは全然幸せじゃないね。義理のお母さんは毎日僕たちをぶって、近くへ寄ると足で蹴ったり。ごはんは残り物のパンくずだし。テーブルの下にいる犬の方がましな暮らしをしてるよ。だって、あの人は選んだご馳走をよく投げてやってるもの。ああ、お母さんが生きててくれればなあ。さあ、僕たちは広い世の中に出ていこう。」と言いました。
二人は草地や野原や岩地を越えて丸一日歩きました。そして雨が降ると妹は「天と私たちの心が一緒に泣いてる。」と言いました。夜になって大きな森に着きました。悲しみと空腹と長歩きのためとても疲れていたので木のほらに横になり、眠りました。次の日、太陽はすでに空高くのぼっていて、木の中を暑く照らしていました。それで兄は「妹よ、僕はのどがかわいた。小さな小川のことを知ってれば、行って水を飲むのだけど。水の流れる音が聞こえるような気がする。」と言いました。兄は立ち上がって妹の手をとりました。それから二人で小川を探しに出発しました。しかし意地が悪い継母は魔女でした。そして二人の子供たちが出ていく様子を見ていて、密かに、魔女が忍び寄るやり方で、あとをつけていて、森の小川に全部魔法をかけていたのでした。
さて、石に明るくはねている小川を見つけたとき、兄はそこから水を飲もうとしました。しかし妹は水が流れながら「ここから水を飲む者はトラになる。ここから水を飲む者はトラになる。」と言ってるのを聞きました。それで妹は「お願い、兄さん、飲まないで。さもないと、あなたは野獣になり、私をズタズタに引き裂いてしまうわ。」と叫びました。兄は、とてものどが渇いていましたが、飲まないで、「次の泉まで待つよ」と言いました。
次の小川に来たとき、妹はこれもまた「ここから水を飲む者は狼になる。ここから水を飲む者は狼になる。」と言うのが聞こえました。それで、妹は「お願い、兄さん、飲まないで。さもないと、あなたは狼になり、私をがつがつ食べてしまうわ。」と叫びました。兄は飲みませんでした、そして「次の泉に着くまで待つよ、だけどそのときは、お前がどうだろうと必ず飲むからな。だってのどが渇いてたまらないんだからね。」と言いました。それから3番目の小川についたとき、妹は水が流れながら「ここから水を飲む者はノロジカになる。ここから水を飲む者はノロジカになる。」と言ってるのを聞きました。妹は「お願い、兄さん、飲まないで。さもないと、あなたはノロジカになり、私から逃げていってしまうわ。」と言いました。しかし、兄はすぐ小川のそばに膝まづいて、かがみこみ、水をいくらか飲んでしまっていました。そして最初の滴が唇に触れるやいなや若いノロジカになっていました。
それで今や、妹はあわれな兄が魔法にかけられたと泣き、小さなノロジカも泣いて悲しそうに妹の近くに座っていました。しかし、とうとう妹は「静かにして、ノロジカさん、私は絶対、絶対、あなたから離れないわ。」と言いました。そうして、自分の金のガーターをほどくとノロジカの首にかけ、イグサを摘み織って柔らかい紐にしました。そして、これを小さな動物につないでひきました。そうして妹はだんだん森の奥深くへ歩いて行きました。
かなり長く進んだとき、とうとう小さな家に着き、妹は中を覗き込みました。「空き家だからここに泊まって生活できるわ」と妹は考えました。それから妹はノロジカのベッドを作るために葉っぱやコケを探しました。それから毎朝、自分のために根やベリーや木の実を集め、ノロジカのために柔らかい草を運びました。シカは彼女の手からとって食べ、満足し、彼女の周りで遊びました。夜には、妹は疲れて、お祈りが終わったあと、頭をノロジカの背にのせました。―それが枕になり、そうすると安らかに眠れたのです。兄が人間の形になりさえすれば、それは楽しい生活だったでしょう。
こんなふうに、しばらくの間は荒野に二人だけでにいました。しかし、たまたまその国の王様が森でおおがかりな狩を催しました。それで、角笛の鳴る音、犬の吠える声、狩人の賑やかな叫び声が木々にこだましました。そしてそのノロジカは全部聞いていて、とても気になってそこにいられませんでした。「ねぇ、狩に行かせて。もうがまんできないよ。」と妹に言いました。兄があまり頼むので妹はとうとう承知しました。「だけど、夜には私のところに帰ってきてよ。荒っぽい狩人が怖いからドアを閉めなくちゃ。だからノックしてあなただとわかるように『妹よ、入れてくれ』と言ってね。もしそう言わなければドアを開けないからね」と妹は言いました。それから、若いシカはとびはねて出て行きました。外に出てとても嬉しくて楽しくなりました。王様と狩人はこの愛らしい動物を追いかけ始めました。しかしつかまえられません。確かにつかまえたと思う間に、藪に跳ねて消えてしまうのでした。暗くなると、家に走って帰り、ノックして「妹よ、入れてくれ」と言いました。するとドアが開けられ、シカは跳んで中に入り、柔らかいベッドで夜通し休みました。
次の日再び狩がはじまりました。もう一度角笛の音や狩人のホー、ホーという声を聞くと、ノラジカは矢も楯もたまらず、「妹よ、出してくれ、行かなくちゃ。」と言いました。妹はドアを開けてやり「だけど、夜には帰ってきて、合言葉をいうのよ。」と言いました。王様と狩人は金の首輪をしている若いノロジカに再会すると、みんな追いかけましたが、シカは素早く、敏捷でつかまりませんでした。こうして一日中続きましたが、夜までには狩人はシカを囲んでいました。そして一人が足を少し傷つけたので、シカは足をひきずり、走るのがのろくなりました。それで狩人は家までそっとあとをつけて、「妹よ、入れてくれ」と言うのを聞き、ドアが開けられ、またすぐに閉じられるのを見ていました。その狩人はその全てに注目し、王様のところに行くと、自分が見たり聞いたりしたことを話しました。すると、王様は「明日、もう一度狩をしよう」といいました。しかし、妹はシカが怪我をしているのを見て、とても驚きました。シカの血を洗い落とし、傷口にハーブを塗って、「治るように寝なさい、シカさん」と言いました。しかし、傷はとても浅かったので、次の朝、シカはもう痛くありませんでした。そして再び外のスポーツを聞くと、「我慢できないよ。そこに行かなくっちゃ。そう簡単につかまらないよ。」と言いました。妹は叫んで「今度はあなたを殺すわよ。そして私はここの森でひとりぼっちで世界みんなに見捨てられてるのよ。あなたを出さないわ。」と言いました。「じゃ、お前は僕を悲しみで死なすんだ。角笛の音を聞くと、まるで心臓がとびはねるようにどきどきするんだ。」とシカは答えました。それで妹は他にどうしようもなく、しぶしぶドアを開けてやりました。そしてシカは元気いっぱいで喜んで森の中へ向かっていきました。シカを見ると、王様は狩人たちに「さあ、夜のとばりがおりるまで一日中追いかけろ。だが、注意して誰もシカに怪我をさせないように。」と言いました。
太陽が沈んでしまうとすぐ、王様は狩人に「さあ、その森の家へ連れていってみせてくれ。」と言いました。そして入口に着くと、「妹よ、入れてくれ」と叫びました。するとドアが開いたので、王様は中に入りました。すると今までに見たこともないような愛らしい娘が立っていました。その娘は、シカではなく、金の王冠をかぶっている男を見たときギョッとしました。しかし、王様はやさしく見つめ、手をさしだして、「わたしの宮殿にきて妻になってもらえないか。」と言いました。「いいですとも。」と娘は答えました。「でも子ジカが一緒でなくちゃいけません。子ジカをおいていけないの。」「お前が生きてる限り、一緒にいさせるし、何不足させないよ。」と王様は言いました。丁度そのときシカが走って入ってきました。それで、妹はまたイグサの紐でつなぎ、紐を手にもって、王様と一緒に家をあとにしました。王様はその美しい娘を馬にのせ、宮殿に連れていきました。そこで結婚式が華麗に行われました。娘は今やお妃さまで、二人は長い間幸せに暮らし、ノロジカは大事に世話をされ、宮廷の庭を走り回っていました。
しかし、意地悪な継母は、そのため子供たちは世界へ出ていったのですが、妹は森の野獣に引き裂かれ、兄はノロジカになって狩人に撃ち殺されたとばかり思っていました。今二人がとても幸せで裕福なことをきくと、羨ましさと妬みとで心がやすまりませんでした。そして、二人をもう一度不幸にする方法ばかり考えていました。自分の娘は、夜のように醜く片目したしかなかったのですが、母親を責め、「お妃って、私がなるはずだったのよ。」と言いました。「お黙り」と母親は答え、それから、「時がくれば、準備ができるわよ。」と言って慰めました。時は過ぎ、お妃さまはかわいい男の子を産みました。王様はたまたま狩にでかけていました。そこで魔女は女官の姿をし、お妃さまがねている部屋へ入っていき、「さあ、入浴の準備ができました。お体によいし、元気になれるでしょう。さめないうちにお急ぎください。」と言いました。魔女の娘も近くにいました。二人は弱っているお妃さまを浴室に運び、風呂に入れました。それからドアを閉め逃げました。しかし浴室では地獄のような熱の火をたいていたので、若く美しいお妃さまは間もなく窒息してしまいました。
事が終わると、魔女は自分の娘を連れて行き、頭にナイトキャップをかぶせ、お妃さまのかわりにねかせました。また、娘をお妃さまの姿形に変えました。ただ失くなっている片目だけはうまくいきませんでした。しかし王様に見えないように目がない方を下にしてねることにしました。夜になって王様は家に帰り息子が生まれたと聞くと、心から喜びました。そして愛する妻の様子を見ようとその部屋に行こうとしました。しかし、魔女は素早く呼びとめ、「お妃さまのためにカーテンを閉めたままにしておいてください。まだ光を見てはだめですから。お休みしなくてはいけません。」と言いました。王様は立ち去り、にせの妃がベッドにねていると気づきませんでした。
しかし、みんなが眠った真夜中になると、乳母は、揺りかごの近くの子供部屋にいてただ一人めざめていたのですが、ドアが開いて本当のお妃さまが入ってくるのを見ました。お妃さまは子供をゆりかごから抱き上げ、腕に抱いて乳を飲ませました。それから枕を直し、子供をまたねかせ、それに小さなキルトをかぶせました。またシカを忘れないで、それが寝ている場所へ入っていき、背をなでました。それからお妃さまはドアからひっそりとまた出ていきました。次の朝、乳母は衛兵に夜の間だれか宮殿に入ったか尋ねました。しかし、彼らは「いいや、誰も見ていないよ。」と答えました。こんなふうにお妃さまは何日も夜に来て、一言も発しませんでした。乳母はいつもお妃さまを見ましたがあえて誰にもそのことを言いませんでした。こんなふうにしばらく過ぎたとき、お妃さまは夜に話しはじめ、「私の子供はどう?私のシカはどう?あと2回来てそのあとはもう来ないわ。」と言いました。乳母は答えませんでした、が、お妃さまがまた行ってしまうと、王様のところへ行き、全部話しました。「何、どういうことだ? 明日の夜は、私が子供のそばで見張りをしよう。」と言いました。
夜になると、王様は子供部屋に行きました。そして真夜中にまたしてもお妃さまは現れ、「私の子はどう?私のシカはどう?あと1回きて、もうそれからは来ないわ。」と言いました。そして消える前にいつものように子供に乳をあたえました。王様はあえて話しかけませんでしたが、次の夜ふたたび見張りをしました。すると彼女は「私の子はどう?私のシカはどう?今回きりでもう来ないわ。」と言いました。すると王様は我慢できなくなり、お妃さまの方にとんでいき、「お前は私の愛する妻に違いなかろう?」と言いました。するとお妃さまは「はい、私はあなたの妻です。」と答えました。同時に再び生命を受け、神の恩寵で、生き生きとしばら色で元気いっぱいになりました。それからお妃さまは、意地の悪い魔女とその娘が自分にした悪い行いを、王様に話しました。王様はその二人を裁判にかけることを命じました。そして判決は有罪になりました。娘は森に連れていかれ野獣に引き裂かれましたが、魔女は火に投げ入れられ、惨めに焼け死にました。魔女が燃えて灰になるとすぐ、ノロジカは姿を変え、再び人間の形になりました。そして兄妹は生涯一緒に幸せに暮らしました。