Yırtıcı Kuş

Yırtıcı Kuş - Grimm Kardeşler


Yırtıcı Kuş

Grimm Kardeşler bir peri masalı
Bir zamanlar bir kral vardı, adı neydi, hangi ülkeyi yönetiyordu bilmiyorum; bu kralın hiç erkek çocuğu olmadı, ama bir kızı vardı. Bu kızcağız devamlı hastaydı; ancak hiçbir doktor onu iyileştiremiyordu. Bilge kişiler krala, kızının elma yediği takdirde sağlığına kavuşacağını söylediler. Bunun üzerine kral tüm ülkeye şu bildiride bulundu: Kim ki, getireceği elmayla kızını iyileştirirse, onunla evlenmeye hak kazanarak kral olacaktı! Bunu bir köylü duydu, kendisinin üç oğlu vardı. En büyüğüne: "Tavan arasına çık, en güzel kırmızı elmalardan bir sepet doldurup saraya götür; o zaman kızla evlenir, kral olursun!" dedi.
Oğlan söyleneni yaparak yola çıktı. Bir süre gittikten sonra yaşlı bir cüceyle karşılaştı. Cüce ona sepette ne taşıdığını sordu.
Ulrich - oğlanın adı buydu:
"Kurbağa bacağı" diye cevap verdi.
"O zaman öyle kalsın!" diyen cüce oradan uzaklaştı. Ulrich saraya varınca kapısını çaldı ve elma getirdiğini, kralın kızı bunu yerse iyileşeceğini söyledi.
Kral buna çok sevindi ve Ulrich'i yanına çağırdı. Vay canına! Sepetin ağzını açınca elma yerine zıp zıp zıplayan kurbağa bacağı görmez mi! Kral fena halde bozuldu ve oğlanı kapı dışarı etti. Ulrich eve dönünce olan biteni babasına anlattı.
Bu kez adam Samuel adındaki ortanca oğlunu gönderdi; ama onun da başına gelen Ulrich'inkinden farksız olmadı.
O da yaşlı cüceyle karşılaştı. Cüce ona da, sepette ne var diye sorduğunda Samuel:
"Domuz kılı" diye dalga geçti.
Cüce, "Madem ki öyle, öyle kalsın!" dedi.
Oğlan saraya varıp da kralın kızı için elma getirdiğini bildirdiğinde onu içeri almak istemediler.
Daha önce de birinin çıkagelip kendilerini aptal yerine koyduğunu söylediler. Ama Samuel kesinlikle elma getirdiğini söyleyerek içeri alınmasını istedi. Sonunda inandılar ve onu kralın huzuruna çıkardılar. Ancak sepetin ağzını açtığında içinden sadece domuz kılı çıktı. Kral öfkeden küplere binerek onu dışarı attırdı ve kırbaçlattı. Oğlan eve dönünce olan biteni anlattı.
Bunun üzerine hep Aptal Hans dedikleri en küçük çocuk babasına:
"İzin ver de elmayı ben götüreyim!" dedi.
Babası, "Sen ha! Sanki başka adam yokmuş! Akıllı oğullarım bu işin üstesinden gelemedikten sonra, sen mi başaracaksın yani?" diye dalga geçti.
Ama oğlan diretti. "Olsun baba, ben de gitmek istiyorum!" dedi.
"Çekil yolumdan, aptal! Akıllanıncaya kadar daha bekle bakalım" diyen babası ona sırtını döndü.
Ama Hans onu önlüğünden çekerek: "Olsun baba, ben gitmek istiyorum" diye diretti.
"Hadi git bakalım; nasılsa eli boş döneceksin" diye ters ters söylendi babası.
Oğlan sevincinden havaya sıçradı.
Babası, "Daha şimdiden fıttırdın, günden güne aptallaşıyorsun sen" dedi.
Ama Hans buna aldırış etmedi ve moralini bozmak istemedi.
Ne var ki, akşam yaklaşıyordu. Aynı gün saraya varamayacağını bildiği için sabaha kadar beklemeyi yeğledi.
Yatakta uyku tutmadı; bir ara daldıysa da hep güzel kadınları, sarayları, altın ve gümüş eşyaları ya da ona benzer şeyleri gördü rüyasında.
Ertesi sabah erkenden yola çıktı.
Çok geçmeden eski püskü bir pelerine bürünmüş ufacık ve somurtkan bir cüceyle karşılaştı.
Cüce ona sepette ne var diye sordu. Hans ona sepette elma bulunduğunu, iyileşmesi için bunları kralın kızma götürdüğünü söyledi.
Cüce de: "Madem ki öyle, öyle olsun!" dedi.
Saraya vardığında Hans'ı hiçbir şekilde içeri almadılar; ondan önce gelen iki kişinin sözüm ona elma getirdiğini, ama birinin sepetinden elma yerine kurbağa bacağı, öbürününkinden de domuz kılı çıktığını söylediler.
Ama Hans ricasını sürdürerek kurbağa bacağı falan getirmediğini, sepetinde ülkenin en güzel elmalarının bulunduğunu vurguladı.
Onun inandırıcı konuşması üzerine nöbetçi, herhalde yalan söylemiyordur diye düşündü. Oğlanı içeri aldılar; aldıklarına da iyi ettiler.
Nitekim Hans kralın önünde sepetin ağzını açınca içindeki sarılı kırmızılı elmalar meydana çıktı.
Kral çok sevindi, hemen onları kızına gönderdi ve elmaların etkisini gösterip göstermediği haberini merakla bekledi.
Aradan çok geçmedi, birisi bu haberi getirdi.
Kim mi dersiniz? Kızın bizzat kendisi!
Elmaları yer yemez iyileşmiş ve hemen yataktan fırlamıştı! Kralın ne kadar sevindiğini anlatacak sözcükleri bulmak kolay değil!
Ama kral kızını Hans'a vermek istemedi; daha önce Hans ona karada, denizdekinden daha hızlı giden bir kayık yapıp getirecekti!
Hans bu koşulu kabul etti ve eve dönerek olanları anlattı.
Bunun üzerine babası böyle bir kayık yapması için Ulrich'i ormana gönderdi.
Oğlan harıl harıl ve ustaca çalıştı. Öğle vakti, güneş tam tepedeyken, yaşlı bir cüce çıkagelerek ona ne yaptığını sordu. Ulrich, "Kepçe yapıyorum!" diye dalga geçti. "Madem ki öyle, öyle kalsın!" dedi cüce. Akşam olunca Ulrich eve döndü. Kayığı bitirdiğini söyledi. Ama onu tam yerleştireceği sırada etrafa bir sürü kepçe yayıldı. Ertesi gün Samuel gitti ormana. Ancak Ulrich'in başına gelenler onun da başına geldi.
Üçüncü gün sıra Aptal Hans'a geldi. O da çok çalıştı; öyle ki, balta sesleri tüm ormanı kapladı; ama o şarkı tutturarak, ıslık çalarak, neşeyle çalıştı. Tam öğlen sıcağında cüce yine çıkageldi ve ona ne yaptığını sordu.
"Karada sudakinden daha hızlı giden bir kayık" diye cevap verdi oğlan. Ve bunu tamamladığı takdirde kralın kızıyla evlenebileceğini anlattı.
"Madem ki öyle, öyle olsun!" dedi cüce.
Akşam güneşi tüm kızıllığıyla batarken Hans kayığı tüm akşamıyla tamamlamıştı.
Ona binerek saraya doğru kürek çekmeye başladı. Kayık rüzgârdan bile hızlıydı.
Kral bunu ta uzaktan gördü, ama yine de kızını vermek niyetinde değildi.
Bu kez Hans'ın sabahtan akşama kadar yüz tane tavşanı güderek bir yerde toplaması gerekiyordu; tek bir tavşan eksilirse kızı alamayacaktı.
Hans sevindi; hemen ertesi gün tavşan sürüsünü çayırlığa güttü ve hiçbir hayvanın sürüden ayrılmamasına dikkat etti.
Aradan çok zaman geçmedi, saraydan bir hizmetçi kız çıkageldi ve Hans'a hemen bir tavşan vermesini, çünkü misafir beklediklerini söyledi.
Oğlan bu işin nereye varacağını kestirdiği için hayvanı vermedi.
"Kral misafirine tavşan yerine başka bir şey versin" dedi.
Ama kız çok dayattı, hatta sonunda küfür etmeye başladı.
O zaman Hans kralın kızı kendi gelip isterse tavşanı verebileceğini söyledi. Hizmetçi kız bunu saraya iletince kralın kızı bizzat yola çıktı.
Ama bu arada cüce Hans'ın yanına vararak ona ne yaptığını sordu.
O da, yüz tane tavşanı gütmekte olduğunu ve onlardan hiçbirinin eksilmemesi gerektiğini, ancak o zaman kralın kızıyla evlenebileceğini anlattı.
"Tamam" dedi cüce, "Sen al şu düdüğü; sürüden ayrılan tavşan olursa öttürürsün, o zaman geri gelir."
Kralın kızı gelince Hans onun önlüğüne bir tavşan yerleştirdi.
Ama kız yüz adım gitmişti ki, Hans düdüğünü öttürünce tavşan kızın önlüğünden sıçrayıverdi ve - görmedin mi? - yine sürüye katıldı.
Akşam olunca tavşangüden bir düdük daha çalarak hayvanların hepsi orada mı diye etrafına bakındıktan sonra onları saraya güttü.
Kral, Hans'ın hiçbirini kaybetmeden yüz tavşanı nasıl güttüğünü görünce şaşırdı. Buna rağmen kızını yine vermek istemedi. Bu kez Hans'ın, Yırtıcı Kuş'un kuyruğundan bir tüy koparıp getirmesi gerekiyordu.
Hans hemen yola çıktı ve çevik adımlarla yürümeye başladı. Akşama doğru bir şatoya vardı; yatacak bir yer sordu, çünkü o zamanlar lokanta, han falan yoktu.
Şatonun efendisi ona bir yer göstererek nereye gittiğini bilmek istedi.
Hans, "Yırtıcı Kuş'a" diye cevap verdi.
"Yaa, Yırtıcı Kuş'a demek! Onun her şeyi bildiğini söylüyorlar. Ben demirden bir para kasasının anahtarını kaybettim. Sana zahmet olmazsa, ona bir sor bakalım, bu anahtar neredeymiş?"
"Sorarım elbette" dedi Hans. "Neden olmasın!"
Ertesi sabah oradan yola çıktı ve yine akşama doğru bir başka şatoya vardı; bir geceyi de orada geçirdi. Şato sahibi onun Yırtıcı Kuş'a gideceğini öğrenince, kızının hastalandığını, şimdiye kadar hangi ilacı denedilerse biç birinin onu iyileştiremediğini, bu yüzden Yırtıcı Kuş'a, kızın iyileşmesi için ne gerektiğini sormasını söyledi.
Hans bunu yapacağını vurgulayarak yoluna devam etti.
Derken büyük bir nehre geldi; karşıdan karşıya geçecek sal ya da sandal falan yoktu; ama orada koskoca bir adam vardı ve herkesi nehrin öbür ucuna taşıyordu.
Adam Hans'a nereye gittiğini sordu.
Hans, "Yırtıcı Kuş'a" dedi.
Adam, "Onun yanına varırsan sor bakalım, niye ben herkesi bu nehrin bir yakasından öbür yakasına taşımak zorundayım?" dedi.
Hans, "Sorarım elbette; neden olmasın!" diye cevap verdi.
Sonra adam onu koltuk altlarından tuttuğu gibi nehrin öbür yakasına taşıdı.
Sonunda Hans Yırtıcı Kuş'un evine vardı; ama orada sadece karısı vardı; Yırtıcı Kuş'un kendisi yoktu.
Kadın ona ne istediğini sordu. Hans her şeyi anlattı; yani Yırtıcı Kuş'un kuyruğundan bir tüy koparması gerektiğini, bir şatoda para kasasının kaybolan anahtarının nerede olduğunu Yırtıcı Kuş'a soracağını, bir başka şatoda da hasta bir kızın neyle şifa bulacağını ve de yakındaki bir nehrin başında bekleyen bir adamın neden herkesi karşıdan karşıya taşımak zorunda kaldığını bilmek istediğini falan...
Bunun üzerine kadın, "Bak dostum!" dedi, "Hiç bir insan Yırtıcı Kuş'la konuşamaz! O şimdiye kadar tüm insanları yedi. Ama istersen onun yatağının altına saklan; o uyur uymaz kalkar kuyruğundan bir tüy koparırsın. Bilmek istediğin öbür şeyler için soruları ona ben sorarım."
Hans çok sevinerek hemen yatağın altına saklandı.
Akşam olunca Yırtıcı Kuş eve geldi ve içeri girer girmez: "Hanım, burası insan kokuyor!" dedi.
"Evet" dedi karısı. "Bugün biri geldi, ama yine gitti." Bunun üzerine Yırtıcı Kuş fazla laf etmedi.
Gece yarısı horlamaya başlayınca Hans yatağın altından çıkarak onun kuyruğundan bir tüy kopardı.
Yırtıcı Kuş birden irkildi ve ayağa kalkarak, "Burası insan kokuyor hanım! Sanki birisi kuyruğumu çekti!" dedi.
Bunun üzerine karısı, "Rüya görmüş olmalısın; sana söyledim ya, bugün bir insan geldi sonra da gitti diye... Kendisi bana çok şeyler anlattı. Bir şatoda demir kasanın anahtarı kaybolmuş, bir türlü bulamıyorlarmış."
"Ahh, aptallar! Anahtar kapının arkasındaki dolabın raflarından birinde."
"Bir başka şatoda da bir kız hastaymış; onu iyileştirecek ilacın ne olduğunu bilen yokmuş!"
"Aptallar!" dedi Yırtıcı Kuş, "Bodruma inen merdivenin en alt basamağında bir kurbağa değiştirdiği derilerle bir yuva yaptı; kıza bu derileri verirlerse iyileşir."
"Bir şey daha söyledi. Bir yerde bir nehir varmış, onun başında bekleyen bir adam herkesi karşıdan karşıya geçirmek zorundaymış; neden?"
"Ahh, aptal! Onlardan birini nehrin ortasında bırakıversin; bak bir daha kimse gelir mi!"
Ertesi sabah erkenden kalkan Yırtıcı Kuş çıkıp gitti. O zaman Hans yatağın altından çıktı; elinde güzel bir tüy vardı; ayrıca anahtar, ilaç ve adam taşıma konusundaki konuşmaları da işitmişti.
Yine de unutmaması için Yırtıcı Kuş'un karısı hepsini ona bir kez daha anlattı.
Hans evine yollandı. Önce nehirdeki adamla karşılaştı. Adam ona Yırtıcı Kuş'un ne dediğini sordu. Hans önce kendisini karşıya geçirmesini, öbür yakaya varınca açıklayacağını söyledi.
Adam onu öbür yakaya taşıdı.
O zaman Hans ona, birini karşıya geçirirken suyun ortasında bırakırsa bir daha kimsenin karşıya geçmek istemeyeceğini anlattı.
Adam çok teşekkür ederek bunun karşılığında Hans'ı iki kez karşıdan karşıya geçirebileceğini bildirdi.
Ama Hans ona zahmet etmemesini, zaten yeterince iyilikte bulunduğunu söyledikten sonra yoluna devam etti.
Derken hasta kızın bulunduğu şatoya geldi; zavallıcık yürüyemiyordu; onu sırtlayarak bodruma inen merdivene taşıdı; kurbağa yuvasını buldu; onu alıp kızın eline verdi. Kız aynı anda omzundan yere sıçrayıverdi; tamamen iyileşmişti!
Ailesi bu duruma çok, ama çok sevindi. Hans'ı bol bol altın ve gümüş hediyelerle ödüllendirdiler. Ona istediği her şeyi verdiler.
Hans öbür şatoya vardığında hemen kapı arkasındaki dolabın raflarından birinde anahtarı bularak derebeyine verdi. O da çok sevindi ve Hans'a bir ufak sandık dolusu altın verdi. Ve de bunun yanısıra bir sürü hediyeler, inekler, koyunlar ve keçiler...
Hans hepsiyle, yani para, altın, gümüş, inek, koyun ve keçilerle kralın huzuruna vardığında, tüm bunları nereden bulduğunu sordu. O da ona, Yırtıcı Kuş'un isteyene istediği kadar hediye verdiğini anlattı.
Bunun üzerine kral kendisinin de böyle bir şeye ihtiyacı olduğunu düşünerek Yırtıcı Kuş'un yanma varmak üzere yola çıktı. Ancak nehrin başında bekleyen adamla karşılaşınca, adam onu sırtında suyun ortasına kadar taşıdıktan sonra orada bıraktı ve çekip gitti.
Ve kral boğuldu.
Hans kızla evlendi ve kral oldu.

*     *     *     *     *


Masal
Iki dil karşılaştır:

Uluslararası sınıflandırması (Aarne-Thompson):